ŞEHİD SÜLEYMAN HALEBİ
sen unuttun,
adını, sanını unuttun,
senin imdadına koşmuş bu ulu şehidi tarihin soluk galerilene
terk ettin,
ama onu vahşice kömür ateşinde canlı canlı yakanlar,
kazıklara oturtarak 4 saat boyunca bu ağır içkenceye tabi tutup bunu büyük bir
kalabalığa rezil bir gösteri olarak izletenler asla unutmadı.
Mısırı, islam yurdunun mümtaz parçalarından biri olan bu
mübarek beldeyi ve daha nicesini işgal eden, islamın harimine göz diken, çoluk
çocuk katl eden bu aşağılık sömürgeci asla unutmadı,
Süleyman Halebi’ye yapılan ağır işkencelerin üzerinden bir
asır geçtikten sonra Cezayir’de, Fas’ta işlediği ağır cinayetler, katliamlar,
ondaki ürkütücü hafızayı, yüreğini karartan derin kini ve sömürmeye dair önü
alınamaz şeytani hırsı resmeder.
evet o asla unutmuyor, ama sen çabucak unutuyorsun.
Urfa önünde, Halepte, Antepte, Beyrut ve Sayda da, Ariş ve
Suruç’ta, Şam ve Birecikte, Azez ve Cerablusta işlediği insanlık dışı
cinayetler bu derin kinin, bu ahlaksız sömürgecilğin, bu aşağılık ırkçılığın en
yakın numuneleridir.
Bütün bunları unuttun, ama o asla unutmadı.
Süleyman Halebi’nin öldürdüğü işgalci General Jean -
Baptiste Kleber’in de şehri olan Strazburg’da 11 Arlık 2018’de meydana gelen
terör saldırılarının hemen ardından hemşehrilerinin manidar bir şekilde
Kleber’in meydanda bulunan heykeline çiçek koymaları bu hafızaya ve teröristler
üzerinden yapılan thafıza azelemeye dair manidar bir girişimdir.
kömür ateşinde yaktığı bedenini, vahşice kestiği kafasını
bugün bir hafıza olarak, sadece hafıza değil, sana nasıl bakması getrektiğine
dair aşağılık niyetlerle orada, o ışıltılı şehirde, Parisin göbeğinde, Muséé de
I'Homme’de güzelce ışıklandırılmış olarak sergiliyor. O müzeyi ziyaret edenlere
uzun tiradlar eşliğinde nasıl vahşi, nasıl ‘assassin’ olduğumuzu hikaye ediyor,
tiyatrolarına, sinemalarına, roman ve hikayelerine sos eyliyor, ve asla
unutmuyor.
ama sen unuttun,
Napolyonun işgal için senin vatanına yolladığı işgal
ordusunu, o ordunun işlediği aşağılık suçları, katliamları, hırsızlığı ve
sömürüyü unuttun, ama o asla unutmadı, o yüzden bulabilidği her fırsatta ordusu
ile yine burada boy gösteriyor, senin çocuklarını doğruyor, bilinçaltına derin
kinler ve kibirler ektiği çocuklarını her silahla teçhiz ederek yolluyor senin
vatanına, sen Türk ol, Kürt ol, Arap ya da Fars ol, fark etmez, hepiniz
birsiniz, aşağılık varlıklarsınız, bunu öğretiyor sürekli çocuklarına ve
yolluyor ordularını.
O asla unutmuyor,
Ama sen unutuyorsun.
Süleyman Halebi adını Geçen Hafta Afrine yaptığım kısa
ziyarette bir yetimhanenin tabelasında görünce içim titredi.
Süleyman Halebi Afrinli bir Kürt, küçük bir esnaf olan Kokan
köyünden Muhammed Emin’nin çocuğu idi, eğitim için 17 yaşında El Ezhere gitti,
Medine ve Mekke’de bulundu, samimi bir mümin ve ümmetin parlak evlatlarındandı.
Napolyon, ordusu ile Mısırı işgale geldiğinde henüz 22 yaşında bir gençti.
İşgalci İskenderiyelilere hitaben 2 Temmuz 1798’de verdiği
söylevde ‘biz gerçek müslümanlar’ diyordu, ‘biz buraya sizlerin hayatını daha
müreffeh kılmak, ayrıca sizlere kâmil bir medeniyetin tadını taddırmak için
geldik’ diyordu.
15 Temmuz öncesinde darbeci işbirlikçilerin liderinin
dediğine ne kadar benziyor: ‘Haçlının ülkenizi işgal etmesi, çok tehlikeli
değildir; Bir kere onlar, sizin kadınlarınıza kızlarınıza ilişmezler,
mâbedinize ilişmezler; ilişmemiş Haçlılar.’ Mısır’da da aynen böyle düşünen mebzul
miktarda işbirlikçi vardı ve Napolyon ordusundan ziyade onlara güveniyordu.
Institut d'Égypte tam da bu iş için kurulmuştu, Mısırda kısa süreli işgal
boyunca yapılan araştırma ve çalışmaları, tam 25 cilt tutan ve sayfaları bir
metrekare genişliğinde devasa bir külliyat şeklinde kayıt altına alan ‘anlatı’
adlı çalışma ile gerçek bir hafıza kaydı olarak hala işler halde tutulmaktadır.
Ama sen unuttun. Hiç bir kayıt tutmadığın gibi Süleyman
Halebi gibi büyük şehidleri de unuttun.
Alphonse de Lamartine, İstanbul üzerine nazlı şiirler
söylemiş olan Fransız şair aynen şöyle diyordu: ‘Bu imparatorluk, (istanbul'da
isyan çıkması ya da başka bölgelerin kopması yolu ile) yıkıldığında, Avrupalı
Güçlerin her biri, Vesayet namı altında, Kongre'nin kendisi için tayinedeceği
toprağa sahip olacaktır. Sınırları, çevresi, sınır güvenliği, din ve töre ve
sağlayacağı imkânlar ile tanımlanacak ve sınırlanacak bu topraklar, aynen ait
olduğu ülke gibi yönetilecektir. Avrupa hukukunca tanımlanacak bu tasarruf
hakkının belli başlı konusu, belli bir bölgenin, ister serbest şehirler kurmak
için olsun, ister Avrupa'ya bağlı müstemlekeler kurmak için olsun, ister
limanlar yahut ticaret merkezleri kurmak için olsun, işgalidir.’
Sen unutursan;
kapı komşun Afrin uzak, çok uzak bir yer olur.
Suruç’un karşısı Kobani düşman.
Sen unutursan;
Kudüs yetim, Bosna yalnız, boynu bükülür Şam’ın, Bağdat’da
söner ışıklar,
Unutma bunları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder